Değerli gazeteci Uğur Dündar’ın aşağıdaki yazısının son paragrafında yer alan; “…Yüce Divan‘da yargılanacağını bilen Başbakan Erdoğan, iktidardan gitmemek için her yolu deneyecek, gerekirse savaş bile çıkarabilecektir.” şeklindeki iddiada öngörülen savaş, asla bir iç savaş olamaz!
Çünkü BİZ; Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak için Çanakkale’de kefensiz yatan 250.000 Türk-Kürt-Laz-Çerkez-Sünni-Alevi-Azınlık mensubu ve diğer Aziz Şehitlerin torunlarıyız!
BİZ, bu Cennet Vatanı Dedelerimizden nasıl temiz devraldıysak, Torunlarımıza da öyle, tertemiz teslim edeceğiz, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın!
AKP iktidarının 11 yıl boyunca saf seçmenin gözüne abartarak sokmaya çalıştığı bazı hizmetlerin bedelini, çok acımasız bir şekilde tahsil ettiğini, 17 Aralık’tan beri hergün bir yenisi ortaya çıkan yolsuzluk belgeleri sayesinde, sağır sultan bile duydu.
Ancak, Atalarımızın dediği gibi; “bir musibet, bin nasihatten evladır” ve ben bu yaşadıklarımızda da bir hayır olduğuna inanıyorum.
En azından başımıza çok daha büyük belalar açmadan, gerçek yüzleri ortaya çıktığı için seviniyorum ve naçizane, sizin de bardağın bu, dolu kısmını göz ardı etmemenizi istirham ediyorum.
16 Aralık’a kadar “evde zor tuttukları (!) yüzde 50”ye yutturmaya çalıştıkları içi boş hayaller ve yurt içinde ve dışında kamufle etmeye çalıştıkları başarısızlıklarla dolu testi kırılmıştır!
Demokrasinin vazgeçilmez öğeleri olan siyasi partilerin temel amacı iktidar olmak ve iktidar olduğunda da Ülkesini kalkındırmak ve Milletinin refah düzeyini yükseltmektir.
Son 12 yılda Dünyanın her yerindeki ülkeler gibi Türkiye de bir kalkınma hamlesi içinde olmuştur, ancak AKP iktidarının karnesindeki siyasi, sosyal, hukuk ve ekonomi notlarının hepsi zayıftır!
Tek parti iktidarının verdiği gücü, Ülke menfaatlerinden çok kendi egosu, ailesi ve çevresi için kullandığı ortaya çıkan Başbakan’ın, “kaşıkla verip, sapıyla göz çıkardığı” gün gibi aşikardır!
Ona itimat ederek testisini teslim eden seçmenlerle birlikte, asla itimat etmeyen bizler de, 24 gün sonra malumun ilanı ile yüz yüze geleceğiz.
İşte, 30 Mart akşamı seçim sandıkları açıldığında duyacağımız o; “şırrrakk!” sesi, testisi kırılan seçmenin AKP’ye attığı tokatın sesi olacaktır!
Hiç kuşkunuz olmasın ki, Başbakan o tokatın sesini de duymazdan gelecek ve; “seçmenimizin mesajını aldık, bundan ders çıkartacağız ve eski hataları tekrarlamayacağız” şeklinde bir balkon konuşması yaparak, o testiyi yeniden yapıştırmaya gayret edecektir.
Ne var ki, artık “perçem düştü, kel göründü!”, en kaliteli Japon yapıştırıcı bile, o testinin bir daha su taşımasına imkan vermez!
Bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan ancak bir elekle, kalburla ne kadar su taşıyabilirse, o kadar daha taşıyacak ve Milletvekili genel seçimlerinde de tasını tarağını toplayıp gidecektir!
Onun gitmesi tabii ki önemli ama asıl önemli olan şudur; bu ülke bizim ve BİZ hiç bir yere gitmeyeceğiz!
Yine birlik, beraberlik içinde ve AKP’ye oy verme gafletinde bulunarak günahlarına da ortak olan kardeşlerimizle birlikte; dargınlıkları, küslükleri arkamızda bırakarak omuz omuza çalışacağız ve onun bıraktığı enkazı hep birlikte temizleyeceğiz.
Sonra da, anka kuşu misali küllerimizden yeniden doğacak ve güzel Ülkemizi Büyük Atatürk’ün hedef gösterdiği muasır medeniyetlere taşımak için, inkıtaya uğrayan o saygın yolculuğumuza devam edeceğiz.
Bunları hep birlikte yaşayıp göreceğiz çünkü artık tünelin ucundaki ışığı değil, çok yaklaştığımız tünel ağzını görüyoruz.
Görelim Mevlam ne eyler, ne eylerse güzel eyler…
Şanghay’dan selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
www.harclik.net
www.karya.biz/?page_id=366
www.turkishfoodscenter.com
www.Gen-Turk.com
www.facebook.com/zafer.karadag
www.twitter.com/zaferkaradag
zaferkaradag@gmail.com
Cep: +86-131-2753 7434
6 Mart 2014, Şanghay
* * * * * * * * * * * *
100 ZENGİN İŞADAMININ TOPLAMINDAN DAHA ZENGİN KİŞİ KİM?..
Yıl 2003… Başbakan Erdoğan’la bir televizyon röportajı öncesinde teknik hazırlık yapılırken sohbet ediyoruz. Başbakan AKP’nin iktidara güçlü biçimde gelişinin ardındaki nedenleri soruyor, ben de anlatıyorum: “Halkın bu seçimde verdiği mesajı çok iyi okumanız lazım. Seçmen Türkiye’yi yolsuzluk ekonomisiyle soyup, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine sürükleyen merkez partileri sandıkta cezalandırdı. Sonra da ‘Bunlar Allah’tan korkan insanlar. Yetim hakkı yemezler, hırsızlık yapmazlar’ diyerek, emaneti size teslim etti. Eğer siz de ötekiler gibi yolsuzluk yaparsanız, bu halk sizi de cezalandırır. Üstelik merkezdeki Atatürkçü laik kesim, sizin seküler yaşam biçimine müdahale edeceğiniz kaygısını taşıyor. O nedenle AKP’yi hem merkeze oturtmalı, hem de partinizin yolsuzluklarla anılmasına asla izin vermemelisiniz. Aksi takdirde siz de onlar gibi gidersiniz.” Başbakan “Haklısınız…” demekle yetiniyor.
O röportajın üzerinden tam 11 yıl geçti. AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği yere bakın. “Yolsuzluk, kara para aklama ve rüşvet cenneti…” Bunu ben söylemiyorum, dünyanın en saygın yayın organlarının manşetleri söylüyor. 17 Aralık’taki büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayan süreçte Türkiye’nin yüzleştiği gerçekler, Batı medyasınca şöyle sıralanıyor:
1- Başbakan Erdoğan evdeki paraları sıfırlarken, yargı kararlarına duyulan güveni de sıfırlamıştır. Medya patronu Aydın Doğan’la ilgili olarak eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e verdiği cezalandırma talimatı, yargı bağımsızlığının tümüyle yok olduğunu gösteren büyük bir skandaldır. Bu ses kaydının gerçek olmadığının kanıtlanmaması halinde, Türkiye‘deki hakim ve savcıların hukukun değil, Başbakan’ın emrinde oldukları düşünülecektir. Zira konuşma, siyasi davaların Başbakan’ın onayıyla açıldığının ve muhaliflerin, onun isteği doğrultusunda cezalandırıldığının belgesi niteliğindedir. Toplum bundan böyle yeni siyasi davaların da Başbakan’dan gelen talimatla açıldığını düşünmekte haklı olacaktır. Nitekim yangından mal kaçırırcasına ve anayasa çiğnenerek yapılan yeni HSYK düzenlemesi de, yargıyı doğrudan Başbakan’a bağlamayı amaçlamaktadır. Ortaya çıkan fotoğraf, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olma iddiasının artık tarihe karıştığını yansıtmaktadır.
2- İddiaya göre Başbakan Erdoğan büyük ihalelerin tümüne müdahil olmakta, bunları istediği kişilere vermektedir. Raporlarla yalanlanmayan ses kayıtları, bizzat Başbakan’ın ihalelere fesat karıştırdığını gözler önüne sermektedir. Yani Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı, çıkar amaçlı suç örgütü lideri konumundadır.
3- Yine ses kayıtlarında, suç örgütü üyelerinin ihalelerle aldıkları milyar dolarlık işlerden belirli bir payı, Başbakan’ın işaret ettiği yere (medya havuzu gibi) verdikleri öne sürülmektedir.
4- Kamuoyuna yansıyan ses kayıtlarındaki iddialara bakılırsa, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’in yöneticileri arasında bulunduğu TÜRGEV Vakfı, “TÜRKİYE’Yİ GÖTÜR EVLADIM VAKFI”na dönüşmüş durumdadır. Zira kayıtlarda Bilal Erdoğan’ın çok değerli kamu arazilerinin vakfa devri konusunda tereddüt yaşayan kişilere “Siz de kanunları çok ciddiye alıyorsunuz!” dediği ve kendisini kanunların üstünde gördüğü iddia edilmektedir.
5- En vahim iddia ise Başbakan Erdoğan’ın eski yol arkadaşlarından Abdüllatif Şener’den gelmiştir. AKP kurucularından olan ve bir dönem Başbakan Yardımcılığı da yapan Şener’in ses kayıtlarındaki rakamlardan ve diğer haberlerden yola çıkarak dile getirdiği iddiasına göre Erdoğan, Türkiye’nin en zengin 100 işadamının toplam varlıklarından daha zengin bir kişidir. Yani ona göre Başbakan’ın zenginliği, Forbes dergisi sıralamasındaki 100 zengin kişinin toplam varlığı olan 92.8 milyar doların üstünde bir rakama ulaşmaktadır. Abdüllatif Şener’in bir başka iddiasına göre de Yüce Divan‘da yargılanacağını bilen Başbakan Erdoğan, iktidardan gitmemek için her yolu deneyecek, gerekirse savaş bile çıkarabilecektir.
Ne diyelim? Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!.. (Uğur DÜNDAR)