“MART’IN SONU BAHAR” DEMİŞTİK, GELDİ VE ÇARPTI!
Görünen o ki, 31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul’u, Ankara’yı, Antalya’yı, Adana’yı, Mersin’i ve Bolu’yu da kaybeden AKP’yi bahar çarpmış.
Yoksa (hamdolsun bizim değil ama) kendilerine oy veren milyonlarca seçmenin aklıyla alay edercesine; “Türkiye 2023’te 500 milyar ihracat hedefine ulaşacaktır” diye afaki bir açıklama yapmalarının başka izahı olamaz.
Bu ülke hayali ihracat yapanları görmüştü ama “hayali ihracat hedefi” açıklayan bir iktidarı, ilk kez AKP sayesinde görüyor.
82 milyon Türk Vatandaşının ütopik ve de matematik ötesi bu hedefe inanmasını beklemek, gerçeklerle iç içe yaşayan 34 yıllık bir ihracatçı olarak benim içimi acıttı.
Allah aşkına biraz samimi ve gerçekçi olun! Hedefler ulaşmak ve aşmak içindir, gerisinde kalıp ta demoralize olmak için değil!
Ve de kimsenin beni aptal yerine koymaya hakkı yoktur ki, buna sayın Cumhurbaşkanı da dahildir.
2013 yılında Ekonomi Bakanı sayın Zafer Çağlayan başkanlığında Sapanca’da düzenlenen çalıştaya davet edilen 80 kişiden biriydim. (www.gazeteoku.com/yazar/fatos-karahasan/turkiye-markasi-nasil-konumlanacak/52869)
O yıl 151 milyar Dolar olarak gerçekleşen toplam ihracatımızın, 10 yılda 500 milyar Dolar’a çıkarılması hedefi hepimizi heyecanlandırıyordu.
Bu hedefe inanmamızı sağlayan da; Dış Ticaretten Sorumlu eski Devlet Bakanı sevgili Kürşad Tüzmen ve TİM eski Başkanı sevgili Oğuz Satıcı’nın liderliğinde, 2000 yılındaki 27.774.906.045 Dolar’lık ihracatı, 2008 yılında 132.027.195.626 milyar Dolar’a yükselten Türkiye’nin yarattığı, o muhteşem başarı öyküsü idi.
Öyle ya, sadece 8 yılda yüzde 475 ihracat artışı ile kalkınmakta olan ülkelerin idolü haline gelen Türkiye’nin, 10 yılda yüzde 380’lik yeni bir başarıya daha imza atacağına inanmayıp ta ne yapacaktık?
Çalıştayda beyin fırtınaları eserken, ben de 2004 yılından beri yaşamakta olduğum Çin’de Türk ürünlerinin pazar paylarını artırması için geliştirdiğim; “Şanghay Türk Ticaret Merkezi” ve “Genel Türk Ürünleri Fuarı” (www.Gen-Turk.com) gibi ihracat odaklı projelerimi ve de Çin pazarına ilişkin tespitlerimi, yaşanan sorunları ve emek vererek hazırladığım çözüm önerilerimi paylaşmıştım.
Eğer naçizane tavsiyelerime kulak verilseydi, zerre kadar abartmadan söylüyorum, bugün Türkiye’nin Çin’e ihracatı 10 milyar Doları aşmış olurdu, fakat ne yazık ki kendim söyledim, kendim dinledim, istatistikler geçen yılın sonunda ihracatımızın 2,9 milyar Dolar’da kaldığını söylüyor; www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-ekonomik-iliskileri.tr.mfa
2013 yılında 151 milyar Dolar (www.cnnturk.com/ekonomi/genel/ihracat-2013de-151-7-milyar-dolar-oldu) ihracat yapan Türkiye’nin, hizmet ihracatı da toplam ihracat rakamlarına dahil edilmesine rağmen, 5 yılda gerçekleştirdiği artış sadece 17 milyar Dolar’la (www.cnnturk.com/ekonomi/turkiye/son-dakika-2018-yili-ihracat-rakamlari-aciklandi) sınırlı kalmıştır.
Bu vesileyle vurgulamak isterim ki, 5 yılda sadece yüzde 11 artan ihracatın yetersizlik tablosu bu kadar net olduğu halde, hala daha her ay “ihracat rekoru kırdık” babında açıklamalar yaparak rakamları gerçek değerinin üzerinde yorumlamak Türkiye’ye yakışmıyor. Alışkanlık haline gelen bu hatalı davranış, ayrı bir yazı konusu olacak kadar üzüntü vericidir.
Sonuç olarak, AKP iktidarının vizyonu çerçevesinde tüm imkanlarını kullanarak son 5 yılda gerçekleştirdiği ihracat artışı sadece yüzde 11 iken, önümüzdeki 4 yıl içinde yüzde 298 (ikiyüz doksan sekiz)’lik bir artış gerçekleştireceğini ilan etmesi akıllara ziyandır.
Allame-i cihan olmanıza veya iktisat fakültesinde doktora yapmanıza gerek yok!
Keşke! Keşke! Keşke mümkün olsa ama yılda yüzde 2,5 civarı bir büyüme hedefi bulunan ve toplam ihracatı 168 milyar Dolar olan Türkiye’nin, 4 yıl içinde 500 milyar Dolar ihracat yapabilir hala gelebilmesi için önce 2,5 trilyon Dolar’lık Milli Gelir düzeyine ulaşması gerekiyor.
Ancak 849 milyar Dolar’a gerileyen GSMH düzeyi ile G20 üyesi ülkelerden biri olma vasfını dahi kaybetmekle karşı karşıya kalan Türkiye’nin 2023’te bu hedefi yakalayabilmesinin gayrikabil/imkansız/olanaksız/namümkün olduğunu bir ilkokul çocuğu bile görebilir.
Durum böylesine vahimken, hala daha o ütopik hedefe ulaşacağımızı söylemekle aklımıza iltifat edilmediği aşikardır.
Nasıl ki Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliyse, Yaz’ın gelişi de Bahar’dan bellidir. Hani; “Mart’ın sonu Bahar” demiştik ya, o yüzden hatırlatayım dedim.
Selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
www.harclik.net
2 Mayıs 2019, Taşkent