PARDON DEMEK BİR ERDEMDİR

PARDON DEMEK BİR ERDEMDİR

1999 yılından beri yayınlamakta olduğum “HARÇLIK” adlı bu elektronik derginin, sayıları 8.000’den fazla olan kıymetli okurları ve dostlarım, benim doğduğu topraklara fanatiklik derecesinde bağlı hatta aşık bir Muğlalı olduğumu bilirler.

Bu nedenle, Muğla’nın saygın gazetecilerinden Özcan Özgür’ün dünkü “PARDON DEMEK BİR ERDEMDİR” başlıklı makalesinde benden; “Şu anda Çin’de değil de Muğla’da olsaydı, Muğla Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı’na yakıştırabileceğim bir kişi olan Zafer Karadağ kardeşim” diye söz etmesi beni duygulandırdı, o makaleyi sizinle de paylaşmak için aşağıya kopyalayacağım.

Benim için MUTSO Başkanı olarak yakıştırılmak onur vesilesidir, teşekkür ederim. Ancak beni yakinen tanıyanlar bilir ki, benim Muğla’mıza olan tutkum ve hizmet aşkım, her türlü koltuk sevdasının, ikbal beklentisinin ve siyasi düşüncenin üzerindedir.

Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de gadın Molamız için elimden gelen azami çabaları, hiç bir ticari kaygı da gütmeden sarfetmeye devam edeceğim, bunu göreceksiniz.

9 yıldır Çin’de yaşadığım halde, bir gün Muğla’ya tekrar dönüp ihracat yapmaya devam edeceğime olan inancım doğrultusunda, kapatmadığım ve vergilerini aksatmadan ödemekte olduğum şirketimin oy hakkını kullanmak için, Ticaret Odası seçimlerine gitmek istiyorum ancak aynı günlerde Türkiye’den Şanghay’a gelecek olan misafirlerim seyahatlerini ertelemezlerse, maalesef gidemeyeceğim.

Yeri gelmişken, “ne olacak bu Muğla’nın hali?” sorusunu irdeleyen o yazıyla ilgili bir kaç şey söylemek istiyorum.

Geçen yıl Muğla’ya geldiğimde, içinde Muğla’nın hem turizmine, hem de ihracatına ciddi katkılarda bulunacak etkinlikler barındıran bir “Çin Festivali” projesi getirmiş ve bir yıl Muğla’da, bir yıl Şanghay’da olmak üzere dönüşümlü olarak sürdürülecek bu etkinlik önerimi sayın Valimize ve Turizm İl Müdürümüze sunmuştum.

Ne var ki, netice alamadığım gibi, daha sonra toplanan “Muğla Turizm Zirvesi”nin çok sayıdaki konuşmacısından, ilaç için bile olsa, bir tanesinin dahi Çin pazarına dair tek bir kelime dahi etmediğini öğrendiğimde, yöneticilerimiz gibi Muğla’nın kanaat önderlerinin de o değerli projeyi algılayamamalarının normal olduğunu farkettim.

Dünya turizm platformunun tartışmasız bir şekilde en parlak yıldızı olan Çin, geçen yıl yurtdışına çıkan 56 milyon Çinli ile tüm ülkelerin ilk hedefi haline geldiği halde, sadece 97.000 Çinlinin ziyaret ettiği Türkiye’min 2 numaralı Turizm Başkenti olan Muğla’nın turizmcileri, 2013 hedeflerini konuşurken Çin’in adını bile anmamışlar, ben üzülmeyeyim de kim üzülsün?

Samimi olarak söylemeliyim ki, o gün, benim devasa Çin pazarına ait hedeflerime, Muğla’daki yöneticilerimizin hayallerinin dahi yetişemeyeceğini bir kez daha gördüm, bundan dolayı derin bir üzüntü duyuyorum.

Oysa, hem ihracatçılarımız için, hem de turizmcilerimiz için, Dünyadaki en öncelikli pazarların başında Çin gelmelidir fakat onlar “Çin pazarını benim gözümle göremedikleri“ ve ısrarla küçümsemeye devam ettikleri için, Muğla’mın kaybı her geçen gün artıyor.

Kanada’nın bile yıllardır tüm fuar alanının neredeyse dörtte birini doldurduğu Şanghay Turizm Fuarı’na bir kez katılıp 30 metrekare stand açmakla Muğla’nın Çin pazarına açılacağını sanan yöneticilerimize ve turizmcilerimize biri Çin gerçeğini anlatmalı ama asıl önemli olan onların bunu dinlemeye ve öğrenmeye hevesli olmalarıdır.

Ayrıca, üç beş blok mermer ihraç edince Çin pazarını ele geçirdiğini sanan mermercilerimizin de, 2008 yılından beri tüm ülkeleri etkileyen global ekonomik krize rağmen, Dünyada her yıl 4 milyar metrekare inşaat yapıldığını ve bunun yarısını ülkelerini yeniden inşa eden Çinliler tarafından yapıldığını öğrenmeleri, dolayısıyla 2 milyar metrekarelik bu devasa pazara yaptıkları ihracattan mutluluk değil, hicap duymaları gerekiyor.

Dünya Çam Balı üretiminin yüzde 75’ini tek başına gerçekleştiren Muğla’daki bal ihracatcılarının, dünyanın en fazla balını ürettiği için korktukları Çin’e bal satamayacakları gibi kocaman bir hatadan bir an evvel dönmelerini diliyorum.

Aynı şeklde, Avrupa’nın en büyük levrek ve çupra üreticilerini bağrından çıkaran Muğla’nın ihracatçıları, su ürünleri pazarı devasa boyutlara ulaşan Çin’deki alıcılara o muhteşem lezzetlerimizi ulaştırmak için daha neyi beklediklerini, bana değilse bile kendilerine açıklamak zorundadırlar.

Türkiye ve Çin arasında yakında imzalanacağı kesinleşen “Gıda Güvenlik Anlaşması”ndan sonra, Muğla’mızın kalitesi ve nefaseti onlarca ülkede kanıtlanmış olan taze sebze ve meyveleri de Çinli alıcılarla buluşmaya başlayacaktır, ihracatçılarımızın şimdiden hazırlanmasını öneririm.

Kavaklıdere’min mükemmel bakır işlemeciliği, Melsa’nın muhteşem el işlemeleri ve daha pek çok alanda Çin pazarı, Muğlalı ihracatçılar için en doğru adreslerden biri olarak görülmelidir.

Bunları yazmamın sebebi ise şu, “Muğla’nın İl Oluşunun 100. yılı”nı kutlayacağımız 2013 yılı, Çin’de de “Türkiye Yılı” olarak kutlanmaya başladı ki, bu, 1,35 milyar Çinliye Türkiye’nin tanıtımı adına çok büyük bir fırsattır.

Bu bağlamda, benim Çin Festivali projemi “Muğla’nın 100. yılında 100 proje” kapsamında değerlendirmek ve bunun Çin’e de yansımasını sağlamamız mümkün olursa, Muğla bu tarihi fırsattan azami düzeyde yararlanabilir.

Eğer bu mesajım kendisine ulaşabilirse, değerli Hemşehrimiz Sinemacı Yusuf Niş ile de, Çin’e yönelik önemli bir işbirliği gerçekleştirebilirim. Şöyle ki…

Bizim ailecek yaşamakta olduğumuz Şanghay kenti, 23 milyon nüfusu ile özel bir eyalet statüsüne sahip olan toplam 4 Çin kentinden biridir ve bu eyaletin Ticaret Bakan yardımcısı benim yakın dostumdur.

Eşi, ülkenin en güçlü özel televizyon kuruluşu olan Şanghay TV’de program yapımcısı olan bu Çinli dostumu 2013 yazı için Muğla’ya davet etmiştim, sağolsun O da beni kırmayıp, davetimi kabul etmişti.

Üstelik, eşiyle birlikte bir kameraman da getirip, Muğla’yı ve tüm İlçelerini dolaşarak hazırlayacakları profesyonel bir tanıtım filmini, dönüşte hem Şanghay hem de diğer Çin kentlerindeki televizyonlarda yayınlatacaklarına dair söz verdi.

Geçen hafta, Şanghay’a gelen Muğla Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Hilmi Giresun kardeşimi de, bu değerli Çinli dostumla tanıştırdım, çok verimli ve keyifli bir sohbet oldu, sağolsun o da MUTSO adına resmen davet etti.

İnşallah Temmuz ayında bu önemli ziyaret gerçekleşecek ve o tanıtım filminin de etkisiyle Cennet Muğlamız Çinliler tarafından nihayet keşfedilmeye başlayacak.

Eğer, Çin Festivali projem de hayata geçirilir ve o çekimler sayesinde Çin kentlerindeki TV ekranlarına taşınırsa, milyon kere eminim ki, etkisi uzun yıllar sürecek bir süreci başlatmış olacağız.

Bu tanıtım filmine sevgili Yusuf Niş’in de katkıda bulunmasıyla, ortaya çok daha etkili bir Muğla belgeselinin çıkacağını düşündüğüm için bu teklifimi kendisine ulaştırmak istiyorum.

Ben; “Çözüm üretmek yerine, sürekli sorunlardan şikayet ederseniz, bir süre sonra siz de o sorunların bir parçası haline gelirsiniz” öz deyişini çok severim.

İşte bu yüzden, “ne olacak bu Muğla’nın hali?” diye şikayet etmek yerine, naçizane katkılar üretmeyi tercih ediyorum.

Hani; “iyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir” derler ya, benimki de o misal, “yaptıklarımı karşılıksız bir aşkla sevdiğim Muğla bilsin, bana yeter.” :)

Selam ve sevgilerimle.

Zafer KARADAĞ
www.harclik.net
www.karya.biz/?page_id=366
www.turkishfoodscenter.com/en/index.asp
zaferkaradag@gmail.com
Cep: 0086-131-2753 7434
Şanghay, 26 Ocak 2013

* * * * *

PARDON DEMEK BİR ERDEMDİR

Şu anda Çin’de değil de Muğla’da olsaydı, Muğla Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı’na yakıştırabileceğim bir kişi olan Zafer Karadağ kardeşim önceki gün Şangay’dan “Pardon demek bir erdemdir” başlıklı ileti göndermiş. “Hayırdır inşallah” deyip, merakla iletiyi okumaya kalktım;

“Merhaba Kardeşim,
‘Pardon demek bir erdemdir’ ve sen de aşağıdaki satırlarında bu erdeme sahip olduğunu ortaya koymuşsun. Seni kutluyor, yanaklarından öpüyorum. Aksoy Valimize de teşekkürü bir borç biliyorum. Sevgiler. Zafer”

Sevgili Zafer’in iletisinin arkası benim 21.01.2013 tarihli “Çabuk unutuyoruz” başlıklı yazımdan küçük alıntı idi.
xx xx xx
Geçen hafta Cuma günü bir yattım, o yatış. Hiç girip olup yatmamıştım. Direnirim. Hep ayakta geçirdim, genellikle ilaç da kullanmadan. Ama yaşlanıyoruz… Biraz da yoruldum mu ne… İş, güç yormaz beni. Muğla mı yoruyor ne… Hamle’ye ilk başladığım yıllarda Hayati Nizamoğlu, “Abi doğaya müdahale edilmez. Bırak su akacağı gibi aksın. Yaşanacak ne varsa yaşanmalı.” derdi. Ne demek istediğinin yeni farkına varıyorum…

Mesela “eşrafın”; elit-imtiyazlı kesimin; statükonun tayin ettiği plana, programa, dizayna müdahaleye kalkışmayacaksın… Yorulduğunla kalıyorsun.

Gidip Başkan Gürün’ün, Hilmi Giresun’un ellerinden öpesim, “Büyüksünüz” diyesim geliyor…

Sağcısıyla, solcusuyla insanlar, insancıklar ve hatta “gazeteci”siyle bu şehir beni hala şaşırtıyor. Yoruldum. Yorulmuşum… Kapadım kapıyı pencereyi, telefonu… Kendimi dinledim.
xx xx xx
Ama yaşamın pardonu yok…

İşiniz yazmaksa, soluk alıp verdiğiniz ve aklınız başında olduğu sürece yazacaksınız. Dedikodu ile haberi, habercilikle yazarlığı karıştırmayacaksınız. Askerlik mecburi, ama yazarlık değil. İşi ehline bırakalım. Her işte öyle değil mi? Tıpta, hukukta, mühendislikte, gazetecilikte, güvenlikte, eğitimde, belediyecilikte, siyasette, oda yönetiminde…

Neyse.. Yaşamın pardonu olmadığı için, gazeteme günlük yazılarımı göndermekten geri durmadım… Çünkü Yok, öyle “Yazarım” deyip, bundan ekmek de yiyip aklına estikçe, canın istedikçe, birine kızdıkça yazmak…
xx xx xx
Yazılarıma genellikle yarım gün yeter. Kalan zamanımda alışkanlıkla “Ne olacak Muğla’nın hali?” demekten kendimi alamadım. Sana ne?!! .. de derler adama…

Belediyemiz Muğla’yı gül gibi yönetiyor. Meslek Odalarımız güllük gülistanlık… Partilerin yönetimlerinde keyifler gıcır… Neredeyse birbirlerine beş çayına gidip gelecekler… Ne de olsa Muğla öteden beri “barış ve demokrasi limanıdır”.. Başka türlüsü yakışmaz!

Beğenseniz de beğenmeseniz de CHP, MHP ve ne kadar kaldıysa DP “devlet” gibi, “millet” gibi partiler… Son yerel seçimde iki partinin karşı karşıya kalmış olmaları boşuna ve tesadüf olmasa gerek…

AK Parti öyle mi? Ankara’dan söz etmiyorum. Muğla’da AK parti “kabile” gibi… Ama sorarsanız yerel seçimden onlar galip çıkacak –mış… Yerel seçimden önce TOBB seçimleri var. Sen hele bir orada boy ölçünü ver bakalım…

Ah benim gadın molam; bir tarafta elit- imtiyazlılar, öbür tarafta ikbal ve istikbal peşinde koşanlar…

Ama diyorlar ki önümüzdeki oda seçiminde adaylardan birini AK Parti, ötekini CHP’liler destekliyormuş. Yok, öyle bir şey… Sakın inanmayın… İnanan aptaldır. Değilse kördür. Bu seçimde AK Parti AK Pari’ye karşı… Su sadece statükoya, elit-imtiyazlılar ile birlikte ikbal ve istikbal peşinde koşanlara taşınıyor o kadar…
xx xx xx
Yaşamın pardonu yok… İsterseniz benim gibi hastalığı, bir şeyi bahane edip dinlenin. Kendinizi şehrin her türlü kirinden, gürültüsünden, yükünden uzaklaştırın. Benim gibi sizde göreceksiniz… Aslında kendini elit- imtiyazlı görenlerle, ikbal ve istikbal peşinde koşanlar öyle görüldüğü gibi ayrı ayrı yerlerde de değiller… Tam da statükonun göbeğinde el ele kol kolalar…

Biz de saf saf “Ne olacak Muğla’nın hali?” sorusuna yanıt arıyoruz…
xx xx xx
Ben evde şifa arayıp, dinlenirken, gazetelerin de harareti yükselmiş. Bir gazetecinin bağlı olduğu kuruluşun aidat borçlarını birileri ödemiş. Ne olmuş, yasak mı var? Rüşvetle haber yazanlar türemiş! Yaaa… Bildiğim kadarıyla bir gazeteci arkadaşım odalardan birine aylık para karşılığı haber üretiyor. O mu acaba? Patron geçinen gazetecinin bu işlerle uğraşması hoş değil ama O veya başkası ise para almadan mı üretsin?

Rahmetli Hasan Önkaş senelerce Mali Müşavirler Odası’na, ben Muğla Ticaret Odası’na yardımcı olduk. Az çok para da aldık. Bu artık rüşvet mi oldu?

Bir şehirde artık gazeteciler birbirlerinin gözlerini oyacak kadar birbirlerinin ekmeğine göz diktilerse yandık!

Dün gazeteye geldim, bir de baktım Nejat Altınsoy “Konuk yazar” olarak bizde yazmaya başlamış. Şaşırmadım… Ticaret ve Sanayi Odası bu güne kadar Muğla için ne yaptı da bundan sonra ne yapacak, demeyeceğim… Ama “Seçimi bir gazeteciyi işinden etti” demeden de geçemeyeceğim.

Bir de bizim Hamle yazarlarından Dr. Gülten Şimşek ile uğraşıyorlar. Devlet memurundan gazeteci olmazmış! Taksiciden oluyorsa memurdan neden olmasın? Memurun fikri yok mu?
xx xx xx
Yaşamın pardonu yok. Geçen bir hafta içinde yüksek ateş, tansiyon vs. bahane ölebilirdim… Siz de ölebilirsiniz… Mukaveleniz mi var?!! Ölürseniz hırs ettiklerinizi nerenize sokup götüreceksiniz?

Vekillik, belediye, oda başkanlığı; il, ilçe başkanlığı vs, .. bunlar ölündüğünde cennete referans mıdır?

Ya bir çevrenize kırıp döktüklerinize, sizden uzaklaşan dostlarınıza, arkadaşlarınıza bakın… Değer mi? Neye değer? Ne olur bir bahane yaratın, dinlenin, kendinizi dinleyin… Vicdanınızı…

Bu şehre yazık oluyor. Gadın Molamı hep birlikte fahişeye çeviriyoruz!

Sen. Evet sen… Sakın ‘Ben masumum’ deme! Hiç birimiz masum değiliz…

Kin ve nefret tohumları ekilerek, bir birinin gözünü oyarak, iftira, yalan yöntemlerini kullanarak “hizmet” yapıldığı nerede görülmüş? Bütün bunlar bir oda seçimi için mi? Oda seçimi yüzünden mi? Değer mi?
xx xx xx
Evet, yaşamın pardonu yok. Ama Sevgili Zafer Karadağ’ın söz ettiği “pardon” anladığınız pardon değil. Yoksa pardon demek erdem mi olur? O pardon benim hafta başında kaleme aldığım “Çabuk unutuyoruz” başlıklı yazımda dilediğim özür veya bir hakkı teslim edişimdir…

Pardon mu olur, özür mü, bir hakkı teslim ediş mi, yoksa teslimiyet mi bilmiyorum; bir daha “Ne olacak Muğla’nın hali” demeyeceğim… Yaşanacak ne varsa yaşanmalı…

(Özcan ÖZGÜR, 25.01.2013 – www.hamle48.com/haber/yazar.asp?yazar=28&id=3621)

ZaferKaradag hakkında

www.harclik.net www.karya.biz www.gen-turk.com Email: zaferkaradag@gmail.com Cep / Whatsapp: +86-131-2753 7434 Skype / Wechat: zaferkaradag
Bu yazı Yazılarım kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.