BİR ÇUVAL İNCİRİ KURTARMAK, BERBAT ETMEKTEN DAHA KOLAYDI!
Haftalardır “sokağa çıkma yasağına gerek yok!” diyen Bakan, dün gece aniden fikir değiştirip, saat 22:00’de “2 saat sonra yasak başlıyor!” deyince, olanlar oldu ve Coronaya karşı yürüttüğümüz hayati mücadele ağır bir darbe aldı…
Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım ve bir analiz yapalım.
48 saat sürecek yasağın uygulanacağı 30 Büyükşehir ve Zonguldak illerinde 83 milyonluk Türkiye’nin 64 milyonu, yani nüfusumuzun yüzde 77’si yaşıyor mu? Yaşıyor.
Bu insanlarımızın büyük çoğunluğu, Corona salgını ile mücadele kapsamında haftalardır süren karantina koşullarına uyum sağladılar mı? Sağladılar.
Bu illerimizde yaşayan 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı grubuna giren yaklaşık 20 milyon Vatandaşımıza zaten sokağa çıkma yasağı uygulanıyor mu? Uygulanıyor.
Türk insanın beslenme alışkanlıkları içinde ekmek, su, bakliyat, yağ, et ve süt ürünlerinin vazgeçilmez ihtiyaç maddeleri olduğunu biliyor muyuz? Biliyoruz.
Bakliyat ve yağ dışındaki temel ihtiyaçları, özellikle de taze ekmeği günlük olarak satın alma kültürü bizim yaşam biçimimiz değil mi? Aynen öyle.
Peki, sokaktaki herkes bildiğine göre sır olmayan bu gerçekleri, İçişleri Bakanının bilmeme ihtimali var mı? Patagonya’nın Bakanı olmadığına göre, yok.
Demek ki neymiş? Aslında Devletin unu, şekeri ve yağı varmış, öyleyse niye helva yapmadı da, yani daha usturuplu bir duyuru yapmadı da, milyonlarca insanımızın, evindeki çoluk çocuğun aç kalacağı korkusuyla, virüs riskine rağmen marketlere, fırınlara koşmasına seyirci kaldı?
“Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” misali, bir de kabahati o insanlara yüklemeye çalışan, “AKP ne yaparsa doğrudur” saplantısına teslim olmuş, yasak başlamadan evinin ihtiyaçlarını temin etmekten başka bir amacı olmayan kendi Halkına sürü muamelesini reva görenler, şimdi de dün gece ettikleri haltın üstünü, çocukça kurgulamaya çalıştıkları komplo teorileriyle örtmeye çalışıyorlar.
Neymiş, marketlere koşanlar aslında ekmeğin değil, planlı bir kalkışmanın peşindeymiş. Mutfak penceresini açıp, ağaca tünemiş iki kargaya anlattım ama onlar bile gülmedi. Hadi ordan!
16 yıl Çin’de yaşamış ve Corona virüsü salgınını baştan beri takip edip, kaynağından edindiği bilgilere ve bilimsel verilere, gerçekçi görüş ve önerilerini de ekleyerek yaklaşık 20 yazı yayınlamış, bilinçli bir vatandaş olarak diyorum ki;
Hergün yüreğimizi daha çok kanatarak artan Corona vakalarına ve vefat sayılarına, dün gecenin korkunç bir katkısı olacaktır, keşke yanılsam.
Basına ve sosyal medyaya yansıyan görüntüler ışığında, 64 milyon vatandaşımzdan en az 1 milyonunun sokağa döküldüğü tahmin ediliyor.
Corona virüsü kapmamak için uygulanması gereken minimum 1,5 metrelik sosyal izolasyon mesafesini, bir an önce alışverişini yapıp evine dönebilmek için 1,5 santimetreye kadar düşüren ve böylece bulaş riskini tavana zıplatan insanlarımızı dehşetle izledim!
Onlardan sadece yüzde 5’i virüsü kapıp, evine ve ailesine taşıdıysa, bulaştıracaklarıyla birlikte minimum 50 bin insanımızın daha, yeni vakalar arasına katılacağı ciddi bir varsayımdır.
Eldeki istatistiklere göre toplam vaka sayısının yüzde 2’sinin ölümle sonuçlandığı göz önüne alındığında, en az bin vatandaşımızın daha hayatını kaybedeceği, binlercesinin de iyileşse bile hayatları boyunca ciğerlerindeki hasarla yaşamak zorunda kalacakları gerçeği ile karşı karşıyayız.
Hatırlatmak isterim, Çin’den hemen sonra Ocak ayında Coronanın en çok can aldığı ikinci ülke olan Güney Kore’de, kendi halinde bir kadının, bu lanet virüsü kaptığını bilmeden, her zaman gittiği kilisede katıldığı iki ayin sırasında temas ettiği 40 kişiye doğrudan bulaştırdığı, onlar vasıtasıyla da salgının 700 kişiye yayılmasına sebep olduğu tespit edilmişti.
Peki, dün gece o bir çuval inciri berbat etmeyip de, afiyetle yeseydik olmaz mıydı?
Beni tanıyanlarınız ve yazılarıma aşina olanlarınız bilir, “sadece sorunlardan şikayet edenler listesi”nde benim adımı göremezsiniz, çünkü ben çözüm önerimi de paylaşırım.
Ben olsaydım çok basit bir planlamayla bu talihsiz gecenin yaşanmasına engel olurdum.
Şöyle ki;
Cuma gecesi saat 22:00 yerine, Cumartesi sabaha karşı saat 04:00’te;
1- Tüm Ulusal radyo ve televizyon kanallarını kullanarak,
2- Yaklaşık 34.900.000 Turkcell, 25.700.000 Vodafone ve 22.300.000 TT Mobil abonesinin cep telefonlarına SMS göndererek,
3- Tüm camilerin ve belediyelerin hoparlörlerinden yayın yaparak,
ve mutlaka çok sakin bir ses tonuyla “Corona ile mücadele kapsamında sadece haftasonu geçerli olmak üzere sokağa çıkma yasağının başladığını, ancak ekmek, su ve ilaç ihtiyaçlarının mutlaka karşılanacağını, kesinlikle endişe ve paniğe gerek olmadığını, bu kararı sadece Halkın sağlığı için aldığımızı” açıklardım.
“Pazartesi sabahı saat 04:00’e kadar sürecek olan bu tedbirin başarıya ulaşabilmesi için izin verilecek görevlilerin haricindeki herkesin yasağa uymasını, uymayan vatandaşlara 1.000 TL nakit para cezası kesileceğini” de munis bir yüz ifadesiyle açıklamanın sonuna ilave ederdim.
Saat zaten 04:00 olmuş, ne açık bir market var, ne de fırın, üstelik dışarı çıkarsa sadece virüs kapma riskinin olmadığını, üstüne bir de bin lira ceza ödeyeceğini bilirse;
– kaç kişi sokağa fırlardı?
– kaç kişi Coronaya yakalanırdı?
– kaç kişi vefat ederdi?
Cevap, kocaman bir SIFIR!
Halkı korku ve paniğe sevkedecek söylem ve davranışlarda bulunmak Anayasal bir suçtur ve o suçluyu yakalamak da, İçişleri Bakanının asli görevidir.
Lakin dün gece Halkımıza panik yaşatan o Bakanın bizzat kendisidir ve daha acısı, ”eğer erken açıklasaydım marketlere daha çok insan giderdi” diyerek, bir de aklımızla alay etmiştir!
İnsanın hatasını kabul ederek “pardon” diyebilmesi, bir erdemdir.
Bu bağlamda, dün gece yüzbinlerce insanımızın canını tehlikeye atan o hayati hatanın müsebbibi olan İçişleri Bakanına daha çok yakışacak olan makam, istifa makamıdır!
Coronadan ırak, sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Zafer KARADAĞ
www.harclik.net
11 Nisan 2020, Taşkent